Çocuk Kitabı Nasıl Yazılır? - III
İllüstrasyon: Selin Kutucular
Bir kitapta sevimli tavşan, akıllı fare, erken yatma, diş fırçalama, dürüstlük ve hayvan sevgisinin olması o kitabı iyi kılmaz. Her evde diş fırçalama üzerine en az üç kitap var. Uyku üzerine dört. Hayvan sevgisi üzerine yedi. Öfke üzerine iki, yalnızlık üzerine bir. Zürafalar üzerine iki, tembel hayvanlar üzerine bir, filler üzerine on iki ve köpekler üzerine yirmi iki. Geçen ay beş tanesini Aybike Hanım’ın oğluna verdiler. Yırtmış sayfalarını kerata. Dedim ben ona vermeyelim diye. Okurunuzu ciddiye alın. Zevkleri, tercihleri, duyguları, istekleri olan bir birey o. Kendi hayatı var, kendi sosyal çevresi, alışkanlıkları var. Bir de çabuk sıkılıyor ve iyi kitaplar okumayı hak ediyor. Siz de iyi kitap yazmayı hak ediyorsunuz.
“Acıktım, dedi tavşan. Ben de, dedi aslan. Haydi öyleyse gidip yiyecek bir şeyler bulalım, dedi tavşan. Olur, dedi aslan.”
Al dedi git dedi çocuğunu da dedi nerde kalırsan kal dedi bana ben de kaynanamla kavga ettim, diye öykü yazmayın. “Acıkmışlardı, yiyecek bir şeyler bulmaya ormana gittiler. Aslanın aklı böğürtlenlerdeydi, tavşana da kuzukulağı iyi giderdi. Sirki özlüyor musun, diye sordu tavşan. Aslan halinden memnundu, böğürtlenle besleniyor diye pes edecek değildi. Bazen, diye yanıt verdi, yiyecek aramak zorunda kalmamayı özlüyorum ama böğürtlenlerden de şikayetçi değilim.” Ayrıca biz kaçınca kaynanamı koydular o kafese, artık istesem de dönemem.
“Elâ annesinin bulaşıkları durulamasına yardım ederken Sarp bahçede babasıyla top oynuyordu.”
Yok ya? Başka? Klişeleri yeniden üretmeyin. Bu dünyada en birinci vazifeniz klişeleri yeniden üretmemek olsun. “Elâ kirli çoraplarını babasının kucağındaki çamaşır yığınına fırlattı ve bisiklet pompasını kapıp dışarı fırladı.” Elâ’nın özgüvenli, kendi ayakları üzerinde duran ve kocasının yaptığı ıspanaklı kişin yarısını ağzına tıkıştırdıktan sonra çantasını kaptığı gibi futbol antrenmanına koşan bir kadına dönüşeceğinden emin olmaya çalışın.
“Elâ sarışın, mavi gözlü, sevimli mi sevimli, cici bir kızdı.” Ayrıca ponçik ve pıtırcıktı. Hop! Eğer okul öncesi çocuklar için resimli bir kitap yazıyorsanız, bu tür özellikleri çizere anlatmanız ve onun çizmesi daha yerinde olur (kumral, yeşil gözlü, düğme burunlu, ufak tefek, güler yüzlü bir kız çocuk, rengarenk bir pantolonu ve kırmızı çizmeleri var, saçları kısa dalgalı ya da iki örgülü olabilir). Gerçi ben olsam bunları tamamen çizere bırakırdım. Eğer daha büyük çocuklar için metin ağırlıklı yazıyorsanız böyle sevimli, cici falan gibi tanımlardan vebadan kaçar gibi kaçın. Hiçbir yerde Luna Lovegood için “sevimli” sıfatına rastlamazsınız ama bence Luna Lovegood, Harry Potter’ın en sevimli karakteridir. Kendince bilgedir ayrıca. Bilgelik önemli. Bilgelik derinlik demek. Karakterlerinize derinlik verin. Bu da duygu zenginliğiyle olur. Etten kemikten olsunlar, incinsinler, hata yapsınlar, şapşallık etsinler, havalanıp kıç üstü yere otursunlar.
“Onun geri zekâlı demesiyle geri zekâlı olacak değilim ya. Kendine baksın inek kafalı.” dedi. Bir an durakladı, neredeyse pısacaktı. Pısmadı, devam etti: “Baksana Berrin, kaydıraktan kayalım mı?” Berrin, “Ilgın, burnunda sümük var.” deyip bastı gitti. “Yok artık ya, şu andan itibaren hiçbir güç beni bu kızın peşinden daha fazla koşturamaz! Berrin ya, beklesene, kaydırak diyorum!” diye cırlarken bir yandan da eline sildiği sümüğünü yapıştıracak daha iyi bir yer arıyordu.
Yazdığınızı okuyun. Tekrar okuyun. Tekrar okuyun. Sıkılana kadar okuyun. Sıkılınca silin. O kadar da değil ama her okuduğunuzda takıldığınız yerler olacak, onları elden geçirin. Kısaltın, sadeleştirin. Lafı dolandırdığınız yerleri tırpanlayın. Türkçesine çok ama çok özen gösterin. Yazım kılavuzu, sözlük kullanın. Tekrardan uzak durun. Aynı cümlede aynı sözcüğü, aynı paragrafta aynı konuyu tekrar etmeyin. Bir şeyi bir kere söylediniz, bitti, artık ancak oradan başka bir yere geçeceğiniz, o söylediğinizin tamamen tersini söyleyeceğiniz ya da hiç söylememiş olmayı dileyeceğiniz zaman ona ihtiyacınız olacak. O zaman bile tekrarlamadan hatırlatmanın yolunu bulabilirsiniz. Önemli bulduğunuz bir noktayı tekrarlamanız onu olsa olsa sıkıcı ve önemsiz hale getirir.
İllüstrasyon: Gizem Güvendağ
Karakterlerinizle zaman geçirin. Sadece ana karakterlerinizle değil yan karakterlerinizle de zaman geçirin. Emrah’la dondurmacıya kadar gidip gelin, bakın bakalım yolda ne gibi hırtlıklar yapacak. Derdi neymiş, Ilgın’a niye yumruk atmış sorun. Elâ’ya sorun, neleri seviyor, köpek istiyor mu, annesiyle babası boşanmak üzere mi, ablasına uyuz oluyor mu, en büyük korkusu ne, hoşlandığı çocuk var mı... Bu ayrıntıların çoğuna öykünüzde ihtiyacınız olmayabilir ama karakterleriniz kafanızda ne kadar yaşarsa o kadar derinlikli ve tutarlı olurlar. Ilgın’ın Berrin’e neden aşık olduğunu anlamaya çalışın. Onun yanında kendini mutlu mu hissediyor? Yoksa Berrin zengin mi? Ya da Berrin Emrah’tan hoşlanıyor da Ilgın Emrah’ın aslında ne mal olduğunu bildiği için Berrin’i yol yakınken bu salaktan kurtarmak mı istiyor? Ama bunları sakın yazmayın. Yani asla “Ilgın Berrin’i seviyordu çünkü Berrin hem güzel hem havalı hem de akıllıydı.” gibi uyduruk şeyler yazmayın. Kural neydi, okurlarınızı aptal yerine koymayın. Ilgın’ı da aptal yerine koymayın. Çok daha derin ve karmaşık duyguları ve sağlam bir kavrayışı var. Ayrıca vallahi iyi baş etti şimdiye kadar durumla. Aslan ve tavşanla da zaman geçirin. Onlarla dost olun çünkü bu tekinsiz özgürlük macerasında onlara en çok dostluk yardım edecek. Ama tabii bunu sakın yazmayın. Sakın.
Kendinize sorun:
“Bu hikaye başka türlü nasıl yaşanabilir?”
“Bu hikaye başka türlü nasıl yazılabilir?”
“Bu hikaye başka türlü nasıl okunabilir?”
Isol’ün “Balon” (Il Palloncino) diye bir kitabı var, Türkçede yayımlanmadı bildiğim kadarıyla. Bir çocuk bir sabah uyandığında evde alışılmadık bir sessizlik var. Annesi ortalıkta yok. Halbuki annesi her zaman ortalıktadır ve durmadan bağırıp çağırır. Hareket eden her şeye bağırır. Bulaşık makinesine bağırır, kediye bağırır, çocuğa bağırır. Anne yok. Sessizlik var. Ve bir de kocaman, parlak, şahane bir balon. Anlaşılan annesi bir balona dönüşmüş. Çocuk balonu alıp parka gidiyor. Parkta balonla oynuyor, şahane bir balon, her şey şahane. Sonra annesinin elinden tutan bir çocuk görüyor. Diğer çocuk buna “Ne güzel balon!” diyor. Bu da çocuğa “Ne güzel anne!” diyor. Sonra balonunun üzerine binip zıplaya zıplaya tepeden aşağı gidiyor. Mutlu son.
Daha radikal bir çocuk kitabı okumamış olabilirim. “Ufaklık ve Canavar”a benziyor ama onda bir süreç var ve bu zahmetli sürecin sonunda anne tekrar insana dönüşüyor. Empati yüklü. Bu öyle değil. Süreç yok. Bir problem vardı: bağırıp çağıran, anlayışsız, kontrolsüz, öfke dolu anne. Problem kendiliğinden çözüldü. Artık balon var. Bitti. Isol bir tane çakıyor bize, yere yapışıp kalıyoruz.
Bu kitabı okuduğunuzda ilk tepkiniz “Bu kitap çok sert. Çocuğuma bunu okutursam anne sevgisi zedelenir.” olabilir. Ama kendinizi okurunuzun yerine koyun. Okurunuzun sessizliğe ihtiyacı var. Eğlenmeye. Parkta güzel bir gün geçirmeye. Çocuk olmaya. Bence “Balon” dünyanın en çocuk dostu kitaplarından biri sayılabilir. Radikal bir şey yazmak zorunda değilsiniz. Ama başından beri bu yazıda söz edilen “Siz, okurunuzsunuz. Okurunuza ihanet etmeyin.” söylemi tam da buna karşılık geliyor. Kendinizi çocuğun yerine koyun, onun gibi düşünün, onun gibi çözüm bulun, onun gibi hissedin, onun gibi mutlu olun. Bütün bunları girişi, gelişmesi, sonucu (ya da sonucu, gelişmesi, girişi) olan, sağlam karakterli, katmanlı, ders vermeyen, öğüt içermeyen, laf kalabalığı yapmayan, dürüst, sade, karikatürize olmayan bir metinle yapın. Tembellik etmez, kolaya kaçmaz, kestirmeden gitmez, kendini beğenmiş, beğenilmeye aç ve çocukları küçümseyen bir yazar olmazsanız bunları rahatça yapabilirsiniz. Bu da karakterlerinizle özdeşleşerek ve okurunuzu merkeze koyarak olur.
Öykülerinizi kvacocuk@korayvarolakademi.com adresine gönderebilirsiniz.
Sevgiler,
Sedef Özge
Bu yazının birinci bölümü: https://goo.gl/VmDnkX
Bu yazının ikinci bölümü: https://goo.gl/oSJu2t