Pamela Zagarenski: Kendi Öykülerini Anlatan Resimler

Türkiyeli okurlar, Pamela Zagarenski ile ilk kez KVA Çocuk tarafından yayımlanan Kaplan Uykusu ile tanıştı. Alışılmış “uyku” kitaplarından farklı olarak bu kitapta, “Hiç uykum yok” diyen küçük kızı ebeveynleri uyuması için zorlamıyor, sorularına ayrıntılı yanıtlar veriyor ve hayal gücünü serbest bırakıyordu. Küçük kız, “Bütün hayvanlar uyur mu?” diye başlayan soru dizisinin sonunda kedi gibi yatağın en sıcak yerini bulup kollarını yarasanın kanatları gibi kıvırıyor, balina gibi kendi çevresinde dönüp ayı gibi örtülere iyice sarındıktan sonra kaplan gibi derin bir uykuya dalıyordu. Dikkatli okur, resimlerdeki ayrıntılardan büyülendi. Ebeveynler ve çocuğun başındaki taçlar, ayaklarındaki tekerlekler, elden ele dolaşan Küçük Prens kitabı, metindeki hayvanlarla ilişkili oyuncaklar; resimler, metnin ötesine geçen başka öyküler anlatıyordu. Zagarenski, resimleriyle metne yeni katmanlar ekliyordu. Kaplan Uykusu, Zagarenski’ye Caldecott ödülünü kazandırdı.
Taçlar ve tekerlekler, bu sefer sözü gerçekten resimlere bırakan Fısıltı’da da kendini gösterdi. Küçük kız, öğretmeninden ödünç aldığı kitabı eve götürürken yolda kitabın bütün sözcükleri dökülüp rüzgarda savruluyordu. Sözcükler olmadan resimlerle ne yapacağını bilemeyen küçük kız, resimlere bakarak öyküleri hayal etmesini söyleyen fısıltıya kulak veriyor, sabaha kadar resimlere bakarak türlü öyküler kuruyordu. Mavi Ayı’nın gelişi, Bay Öküz’e anlatılan sırlar, Aslan’la Tavşan’ın tekneyle uzun yolculuğu, Kaplan’ın önemli açıklaması, doğum günü partisi, hayvan şeklinde balonlar üfleyen sihirbaz, altın anahtar derken uykuya dalan küçük kız, sabah aceleyle öğretmenine kitabı geri götürürken tilkiyle karşılaşıyordu. Tilki, kitaptan dökülen sözcükleri toplamıştı ve küçük kıza geri veriyordu. Ezop Masallarında anlatılanın aksine, ulaşamadığı üzümleri kötülemeyip küçük kızın yardımıyla hepsini mideye indiriyordu. Kitabın sonunda Zagarenski, okura öykülerin sonunu da değiştirebileceğini göstererek yaratıcılığın ve iradenin anahtarını okurun eline bırakıveriyordu.
Fısıltı, okurlara adeta her yaşa uygun bir yaratıcı yazarlık atölyesi sundu. Çocuklar ve yetişkinler, ister resimlerin altında ilk birkaç cümlesi verilen öyküleri devam ettirerek, ister zengin ayrıntılarla bezeli resimlere yepyeni öyküler yazarak farklı okumalarla kitabı tekrar tekrar okuyabiliyordu.
KVA Çocuk, geçtiğimiz günlerde okurları iki yeni Zagarenski kitabıyla daha tanıştırdı: Kükrekve Zola’nın Fili.
Kükrek, oyuncak aslanını ormanda kaybeden küçük bir çocuğun öyküsü. Mete, ailesindekiler ne derse desin oyuncak aslanı Kükrek’in gerçek olduğuna ve evin yolunu bulabileceğine inanıyor. Sonunda ormandaki diğer hayvanların yardımıyla Kükrek evine, Mete’nin yanına dönüyor. Zagarenski, bu neredeyse sessiz kitap tadındaki sade öyküde, Fısıltı’da uzun uzun altını çizdiği bir şeyi kısacık bir cümleyle anlatıyor: Hayal gücü gerçektir. Kitabın son cümlesine kadar, resimler bize hayal gücünün gerçekliğini anlatırken metinler gündelik yaşamın gerçekliğinde geçen bir öykü anlatıyor: Oyuncak aslan kaybolur, çocuk onu gerçek sanmaktadır, ailesi onu Kükrek’in sadece bir oyuncak aslan olduğuna ikna etmeye çalışır. Sonunda oyuncak aslan bahçede bulunur. Resimlerse kendi öykülerini anlatıyor: Kükrek bir aslan olduğu halde evinden uzakta yalnız ve korkmuştur, Mete’yi özlemiştir ama evinin yolunu bulamamaktadır. Ormandaki hayvanlar bir yabancı olduğu halde Kükrek’i aralarına alır ve sonra sabah olduğunda onu ormandan çıkarıp evine götürür. Hatta öykünün bu kısmında sözcükler tamamen susuyor ve yalnızca resimler öykü anlatıyor. Derken Zagarenski iki gerçekliği, yani hayal gücünün gerçekliğiyle gündelik yaşamın gerçekliğini son cümlede birleştiriveriyor: “Ben de seni seviyorum Mete.”
Zola’nın Fili’nde bu sefer hayal gücü, resimlerin yerine seslerden besleniyor. Birinci ağızdan dinlediğimiz öyküde, yandaki eve Zola adında yeni bir kız taşınınca kahramanımız sesleri dinlemeye başlıyor. Seslere bakılırsa Zola’nın bir fili var ve belli ki Zola’yla fili birlikte çok eğleniyorlar. Tost yiyip köpük banyosu yapıyor, saklambaç oynuyor, oyun odası inşa ediyor ve birbirlerine hikâyeler anlatıyorlar. Kahramanımız tosta da, köpük banyosuna da, hikâyelere de bayılıyor. En çok da fillere bayılıyor tabii. Sonunda gidip Zola’nın kapısını çalıyor ve gerçeği öğreniyor. Zagarenski, gündelik hayatın gerçekliğiyle hayal gücünün gerçekliğini bu kez ikili resimler halinde gösteriyor: Resimler, önce seslerin öyküsünü, sonra yandaki evdeki Zola’nın gerçekliğini anlatıyor. İki gerçeklik, sonunda arkadaşlıkta birleşiyor.
Zagarenski, Kaplan Uykusu ve Fısıltı’dan sonra Kükrek ve Zola’nın Fili’yle de hayal gücüne selam göndermeyi sürdürüyor.
Sedef Özge
KVA Çocuk Editörü
Bu yazı ilk kez Milliyet Kitap'ın Kasım 2019 sayısında yayımlandı.